8 Şubat 2016 Pazartesi

Denizde Sömürü ve Mücadele : Yengeç Gemisi

0yorum
Yengeç Gemisi (Kanikôsen), “proleter edebiyat”ın en iyi başarılı örneklerinden biri. İlk kez 1929’da yayımlanan roman, işkencede öldürülen komünist yazar Takici Kobayaşi’nin (1903-1933) başyapıtı olarak değerlendiriliyor.


Yengeç Gemisi (manga) yordam kitap

Variety Art Works ve East Press tarafından 2008 yılında manga olarak yayımlanan roman büyük ilgi görererek 1 milyona yakın bir satış rakamı elde etmiş. Kitabın Türkiye’deki baskısı H.Can Erkin’in çevirisi ile Yordam Kitap‘ın Manga serisinden çıktı.

Peki ne anlatıyor bu manga? Kapitalizmi ve ona karşı başkaldıranların mücadelesini anlatıyor Kobayaşi romanında. “Bu öykü kapitalizmin sömürü tarihinden bir yapraktır yalnızca…” diyerek biten kitapta ücret-emek, kapitalist-proleter, art-değer ve sümürü sistemini açıklayan satırlar da var.

Yengeç Gemisi (Manga) Yordam Kitap
Hikaye, 1920’lı yıllarda Hakko-Maru isimli bir balıkçı gemisinde geçiyor. Japonya’nın kuzeyinde, kutuplara yakın Hokkaido Limanı’ndan demir alan gemi soğuk denizlerde başlıyor yolculuğuna. Sadece Japon Ordusu’nun ihtiyaçları için yengeç avlamıyor gemi, aynı zamanda bir fabrika gibi çalışıyor: Yakalanan yengeçleri parçalıyor, işliyor, konserve haline getirip kutuluyor.

Lakin çalışma koşulları insanlık dışı. Geminin çalışanları, yoksul ailelerden gelen köylü çocukları. Taşeronların tuzağına düşmüş, borçlandırılarak çalışmak zorunda bırakılmış işçiler. Hiçbir hakları, sosyal güvenceleri olmadığı gibi, klostrofobik çalışma ortamı, aynı mekanı paylaşmak zorunda kalan farklı karakterlerin birbirleri ile giderek gerilen ilişkileri de cabası.

Yengeç Gemisi (Manga) Yordam Kitap
Fabrika gemideki işçileri yöneten ise Tokyo’daki malikânelerinde oturan patronları Suda’nın uşaklığını yapan şef Asakava. Asakava, Morimoto, Miyaguçi, Akiyuki, Yamada gibi gemideki işçileri günde 16 saat boyunca, öldüresiye çalıştırıyor. İki paket filtresiz sigara gemideki en büyük ödül. Ceza ise, kızgın demirle dağlama.

Yengeç Gemisi (Manga) Yordam Kitap

Hikayedeki düğüm noktası, fırtınalı bir havada yolunu kaybeden bir av takasının bir Sovyet gemisi tarafından kurtarılması ile başlıyor. Sovyet gemisinin kurtardığı Morimoto ve diğer Japon balıkçılar, kısa süre öncesinde düşman diye bildiği insanların, emekçilerin, insan gibi çalışma koşullarına tanık oluyor. İşlerin Sosyalist Devrim sonrası nasıl değiştiğini, dönüştüğünü gözleri ile görüyor. Bilinç tohumları ekilmiş olarak gemiye dönüyor ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle başkaldırıyorlar…

Yengeç Gemisi (Manga) Yordam Kitap

Yengeç Gemisi, sınıf mücadelesinin, işçinin ve patronun, taşeronların, hak ve hukukun çiğnenmesinin, kuralsız çalışma koşullarının var olduğu her yere ve her zamana ai bir hikaye. O yüzden bugünün Türkiye’si için de,  söyleyecek sözü olanların okuyabileceği bir kitap.

Eksik bir kitap "Hoşana'nın son sözü"

0yorum
"Hoşana'nın son sözü" ne anlatıyor?

Bir gazetecinin 1975 yılından günümüze değin gözlemlediği ilginç olaylar mı?

70'li yıllardan beri Türkiye İşçi Partisi kadrosu olan bir militanın 12 Eylül öncesi ve sonrasında yaşadıkları mı?

Bir meslek örgütünün uzun süre genel başkanlığını yapmış bir gazetecinin, gazetecilik hayatında yaşadığı dikkat çeken olaylar mı?

"Hoşana'nın son sözü" bunları anlatmıyor. Anlatıyor gibi yapıyor, biraz biraz değiniyor, ama anlatmıyor.

Ahmet Abakay'ın hayat hikayesinden küçük anılar var kitapta...

TİP saflarındaki legal sol siyaset yapan insanlar ve 12 Eylül sonrası TİP'in TKP ile birleşip TBKP'yi oluşturması sonrasında yaşananlardan azıcık sözediyor Abakay... Katılamadığı eylemleri anlatıyor... Yıllarca kendisinin lideri olarak değerlendirdiği Behice Boran ile Avrupa'da nasıl karşılaşamadığını anlatıyor... Boran'ı görmeye gidip, göremedikten sonra onun yaşadığı odada, onun yattığı yatakta yattığını anlatıyor... Evinde yapılmasına izin verdiği öğrenci eylemlerini, TBKP'nin liderlerini nasıl ağırladığını anlatıyor...

Partisinin eylemlerinde polisin gözaltına almasından gazeteci kimliği ile nasıl kurtulmaya çalıştığını anlatıyor... Yetmiyor, Özal döneminin en keskin işçi hareketi ve sendika düşmanı bakanı İmren Aykut ile kurduğu kişisel ilişkinin kendisini nasıl kurtardığını anlatıyor...

Türkiye devrimci hareketinin en önemli militanlarından biri olan Hüseyin Cevahir ile daha devrimci hareket içinde olmadığı lise yıllarındaki arkadaşlığından, birlikte yapıp ettiklerinden söz ediyor mesela... Ya da PKK'nin kurucu kadrosundaki Kesire Öcalan, Ali Haydar Kaytan, gibi isimler ile onlar PKK içerisinde örgütlenmeden önce üniversite yıllarındaki arkadaşlığını bizlere aktarıyor...

Tüm bu anlattıklarını, ailesinin en deli dolu, en baskın karakteri olan annesi Hoşana'nın etrafında, onun eleştiri yüklü ve beğenmeyen tavrıyla beraber aktarıyor okura.

Hoşana'nın ölümünden kısa süre önce kendisine bir itiraf gibi söylediği "benim annemin babası Ermeni'ymiş" sözleri kitabın hem ismini veren hem de başlangıçta bize çok büyük kapılar açacak gibi görünen bölümü. Ama 'iyi' bir gazeteci olmasına rağmen Abakay, kendisine kitap yazacak kadar önemli olan bu yaşamsal sözleri derinlemesine araştıramıyor.

Hoşana'nın Ermeni olması ne anlama geliyor peki? Onun hayatında neleri değiştirmiş? Abakay bun gerçeği öğrendikten sonra hayatı nasıl değişmiş? Bu bizler açısından ne ifade ediyor. Duygu dünyası ne derece etkilenmiş? Alevi değil de Ermeni bir ailenin çocuğu olmak, ama bunu yıllar sonra öğrenmek onun düşüncelerini, duygularını nasıl değiştirmiş? Bunlar kitapta yok ne yazık ki. Kitabın dili ve anlatımının deneyimli bir gazeteci değil de eline ilk kez kalem alan biri tarafından yazılmış gibi olması da cabası.

Abakay, yıllar önce sol cephede bulunan sonrasında "dönek" diye adlandırılacak şekilde saf değiştiren bazı isimler ile hesaplaşıyor satır aralarında. Gazetecilik açısından kitabı ilginç kılan tek ayrıntı da Oral Çalışlar'ın 12 eylül'ün hemen arkasından Kenan Evren'e yazdığı mektup ile ilgili. Ki kitap yayımlandığında da haber olmuş, bol bol konuşulmuş, Çalışlar "o benim geçmişim. Keşke yazmasaydım ama o geçmişi yok edemem" diyerek konunun üstüne gidilmesini engellemişti.

Peki Abakay'ın kitabı bana ne kattı? Abakay'ın 70'li yılların başında okuduğu okulda okudum ben de 90'lı yılların başında. Onun tanıdığı, dersini aldığı Ahmet Taner Kışlalı gibi, Aysel Aziz gibi, Ünsal Oskay gibi hocaların bir kısmı benim de hocam oldu. Okulumun o yıllardaki halini öğrenmiş oldum.

Kendisini TİP kardosu sayan solcu bir militanın düşünüş biçimine azıcık bile olsa bakabilme fırsatı buldum. Katılamadığı eylemleri değil, katıldığı eylemleri anlatsa belki o düşünüş ve duyguları daha derinlemesine görebilmiş olacaktım.




Abakay'ın kitabının bir diğer ilginç yanı da kitapta yer alan ve benim de tarafı olduğum bir olayın nasıl olup da benim içinde yer almadığım ama konuyla ilgili olmayan Abakay'ın nasıl  olayın parçası gibi anlatıldığını görmem oldu. Gazetecilerin kendilerini, rollerini abartabileceğini, abartacağını biliyordum ama benim de içinde olduğum bir olayın böyle çarpıtılabildiğini görmem ilginç oldu.

Eksik bir kitap bence "Hoşana'nın son sözü". Eksiklerin tamamlanması da mümkün değil ne yazık ki.
 

kitaplık cini © 2010

Blogger Templates by Splashy Templates